MUCİZE BİTKİ KENEVİR, ÇAYLIKLARIN REHABİLİTESINE ÇÖZÜM OLUR MU?

Rize yöresi ekonomisinin bel kemiği bugün çay, dün de kenevir idi.

Kenevir artık yok gibi!

Çay geldi diye kenevir yok olmadı. Hatta çoklarının dile getirdiği üzere Amerika’nın baskısıyla yasaklandığı içinde değil!

Evet, geçen yüzyılın başında ekime (Kısmı) yasak geldi ama (1971’de Nihat Erim başbakan olana kadar ülkede yasak hissedilmedi bile) kenevir ekimi tamamen ekonomik nedenlerle üretim – gündem dışı kaldı!

Çünkü bir ürünün selametini, yaşam sürecini piyasa belirler.  

Kabul edelim ki yönetenlerin de bir ürünün yaşam sürecini uzatabilmede yadsınamaz etkisi vardır. Günümüzün moda ifadesi “inovasyon” bunun yanıtıdır.

Uzatamadık, çünkü pamuk türevi ve petro kimya ürünlerinin 1800 lerin ikinci yarısında dünya ekonomisine dahil ve giderek hakim olmasıyla kenevir gibi yoğun emek isteyen, üretim maliyeti yüksek ürünler gözden düştü!

Türkçesi İnovasyonu yapamadık; mevcut ürün yelpazemizi yenileyemediğimizden, çeşitliliği artıramadığımızdan hem ekonomik hem de kültür mirası sayılabilecek bir ürünü yaşatamamakla  sınıfta kalındı!

Büsbütün yok olmaması için Türkiye genelinde birkaç enstitü, OMÜ’den Selim Aytaç hoca, birkaç duyarlı kişi ile beraber yıllardır yazıp çiziyoruz. Yakın geçmişte 20 il de yasal üretim izni de çıktı, Rize yöresi haricinde tekstil ağırlıklı arpa boyundan biraz fazla mesafe de alınmaya başlandı.

Yöremde yeterince karşılık bulamadığımdan ben de bir süredir keneviri, feretikoyu yazmıyorum ama düşünce insanı, yazar Abdurrahman Dilipak’ın Twitter hesabında bugün gördüğüm mesajı dürttü beni!

Abdurrahman Dilipak diyor ki, “TBMM bahçesine kenevir ekelim daha fazla oksijen alsınlar da daha fazla mutlu daha az öfkeli olsun vekiller.”

Evet, kenevirin böyle bir becerisi var.

Ben de benzer bir yaklaşımla kenevirin bu yönünü başka bir alan için geçmişte çok kez dile getirdim;

“Çaylıklarımız yanlış gübreleme nedeniyle betona döndü; toprak öldü, haşereler yaşamıyor, verim düştü. Çay tamiları arasına mesela her 3 metrede bir mucize bitki kenevir eksek, 3-5 senede toprağı rehabilite edip geri kazanabilir miyiz?”

Elbette elimde bu konuda yapılmış bir deney, veri yok ama OMÜ’de bağımlılık yaratan etken maddeden arıtılmış kenevir bitkisinin de geliştirildiğini, kenevirin gübreye gerek kalmadan ekildiği toprağı rehabilite ettiğini, oksijen deposu olduğunu göz önüne alarak böyle bir varsayımda bulundum.

Ağaçların yetişmesi ve tam olgunluğu 25-30 yıl alırken kenevirde bu süre sadece 100 gün. Ve1 dekar Kenevir, 25 donumluk orman alanı kadar oksijen üretir, toprağı temizler, selenyum dahil minerali yukarı çeker, ağacın girdiği her alanda aynı görevi misli ile ucuza ve sürdürülebilir şekilde yapar.

Bu veriler harika ama yazıyı yazmadan bilgi edindiğim değerli mühendis Kamil Engin İslamoğlu, “olmaz, çaylıklara büsbütün zarar verir” deyince Sayın Dilipak’a siz meclisle sınırlı kalın demek durumunda kaldım.

Zira İslamoğlu, yurt dışından bir sitenin de linkini kaynak olarak ekleyip diyor ki;

“Çay tarım alanlarında kenevir asla sokulmamalıdır, çünkü topraktan yüksek oranda azot alır. Bu nedenle, her yıl yeniden ekilen bir ürün olduğu için çay ile rekabete girer. Düşük oranda THC alkoloidi içerseler bile endüstriyel kenevir polenleri hem yaş çaya hem de fabrikalarda ki üretim aşamalarına bulaşır ve mamul çaya ekstra zam yapılması gerekir!”

Recep Ali Aksoylu / 25.2.2024