Hamit Vanlı, hemen ardından merhum Özal’la olan diyaloğumdan kesitler paylaştı. İki etken vardı anımsamasında; kurum için çok önemli stratejik bir toplantıda 23 yaşında ve kurum dışından bir genç söz dahi almadan o dönem Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olan Turgut Özal’in açtığı konuya kimse katkı sağlamayınca en arka sıradan şaşkın bakışlar arasında dahil olmuştu.

Dilek Kafe ve Pastanelerinin sahibi Murat Kamil Gümüş abi, ağırlıklı 1960’ların ortasında Rize Lisesinden mezun olmuş sınıf ve dönem arkadaşlarını iftara buluşturur.  Gelenekselleşmiş iftarlarına benim gibi daha sonra mezun olmuş az sayıdaki hemşerimiz ile 1955’de okulumuzdan ilk mezun olan büyüklerimiz, nadiren yolu Rize’den geçmiş isimlerde katılır. Hatta Murat Gümüş’ün dönem arkadaşları İstanbul dışından da katılım sağlar.

Bu seneki iftarın öncesi ve sonrasında dostlarla abilerle çok keyifli sohbetlerim oldu. En çok da babamın arkadaşı, merhum amcam İsmet Tahsin’in sınıf arkadaşı, 3 dönem vekilliğimizi yapmış ilk mezunlarımızdan Sami Kumbasar, eski vekil, MSB Bakan Yardımcısı Hasan Kemal Yardımcı, Sanayici Abdullah Aydın büyüklerimle, gecenin bitiminde de Caddebostan’dan taaa Sahraicedit’e eve kadar Prof. Dr. Emin Gürses hoca, Bankacı Cengiz Yenigün ve müteahhit Sadık Tavukçuoğlu arkadaşlarımla ile laflayarak döndük.

İftarı kısaca vurgulayıp, değerli Murat Gümüş abimize, dostumuza teşekkür edip 42 yıl önceki bir yaşanmışlığı aktaracağım.

Mekana geldim, kapıdan itibaren masalarda sohbet edenlerle selamlaşarak en arkadaki masaya kadar vardım. Emekli doktorlar Osman Özdemir, Hüseyin Altun ile Yaşar Baş, Vecdi Güveli, Kıdemli Ziraat Mühendisi, yazar Dr. Muammer Sarımehmet ile Çaykur eski eski genel müdür yardımcılarından, dünya çapında siyah çay otoritesi Dr. Hamit Vanlı büyüklerim vardı.

Muammer abi sağdaki sandalyeye kayarak solda boşalan sandalyeye, Hamit Vanlı beyin yanına oturabileceğimi işaret etti. Masadakiler Hamit Vanlı haricinde yakın süreçte beraber olduğum, görüştüğüm hemşerilerimdi, bu yüzden kendisi ile el sıkışırken tanımıyor olabilir düşüncesi ile ismimi telaffuz ettim.

“Recep Ali Aksoylu, ben seni seneler öncesinden tanıyorum merak etme” dedi.

Olabilir, önceki yıllarda burada ki bir başka iftarda veya RİMER’de organize ettiğim bir etkinlikten anımsıyor olabilir diye düşünürken, “40 seneyi geçmiştir, kurumdaki bir brifingde Turgut Özal’la karşılıklı konuşmandan seni tanıyor, hatırlıyorum“ dedi.

Şaşırdım, bir o kadar da mutlu oldum. (O kadar ki bu anı şimdi kaleme alıp sürece bırakmak isteyecek kadar.)

Hamit Vanlı, hemen ardından merhum Özal’la olan diyaloğumdan kesitler paylaştı. İki etken vardı anımsamasında; kurum için çok önemli stratejik bir toplantıda 23 yaşında ve kurum dışından bir genç söz dahi almadan o dönem Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olan Turgut Özal’in açtığı konuya kimse katkı sağlamayınca en arka sıradan şaşkın bakışlar arasında dahil olmuştu.  

Hikayeyi en baştan anlatmalıyım burada.

81’de fakülte bitirme tezim Çay’ın iktisadiyatı idi, o yıllarda yerel ve ulusal basında Şükran Ketenci (Cumhuriyet) ile beraber çay ile ilgili en çok yazan kişiyim. Yüksek Lisans öğrencisi iken Rize’de olduğum haftada o yıllarda Çaykur’un basın sekreteri olan Selahattin Bakır arkadaşımdan kurumda çaycılığımız ile ilgili çok önemli bir toplantı gerçekleşeceğini öğrendim.

İştirak etmek istediğimi söyledim, toplantı kurum içi ve üst düzey yöneticilerle sınırlı dedi. En arkada sessizce oturup izleyeceğim sözünü verince kendini riske ederek beni toplantı öncesi salona aldı. Turgut Özal’la beraber Ankara’dan gelen heyette kurumun bağlı olduğu Gümrük ve Tekel Bakanı Prof. Dr Ali Bozer’de vardı. Hamit Bey Genel Müdür Yardımcısı veya Daire Başkanı idi, Genel Müdürde Oğuz Yılmaz Telatar’dı.

Protokol – giriş konuşmalarından sonra Turgut Özal merak ettiği bazı konuları açtı, ancak nezaketten (!) olsa gerek kurumun hiçbir yöneticisinin katılım sağlamadığını görünce Selahattin Bakır’a verdiğim sözü unutup oturduğum yerden merhumu hareketlendirecek bir cümleyi sarf ettim. Ayağa kalkamadım bile, Selahattin ceketimden çekiştiriyordu. Yanlış yaptım diye pişmanlık duymama fırsat vermeden merhum Özal, cümleme karşılık verdi, yeni soru, sorular sordu, cevap cevaplar verdim. Derken karşılıklı konuştuğumuz konulara Genel Müdürü ve yardımcılarını, daire başkanlarını dahil etti. Bu sayede Sayın Bozer’e ve Sayın Özal’a kurumun vermek istediği mesajlar, bilgiler verilmiş oldu. Mesajların verilmesinde katkım olduğu, yolu açtığım için de ne Selahattin’e ne de bana kimseden tepki gelmedi!

Tam 42 yıl sonra iftar masasına otururken 30 yılı Çaykur’da, sonrasında 10 yıl kadar Seylan ve Dubai’de global boyutta çaycılık için uğraş vermiş, devamında akademik yaşamı seçmiş Dr. Hamit Vanlı büyüğüm tarafından bu yaşanmışlık hatırlatıldı bana.

İftar sonrası eve vardığımda da bu yaşanmışlığı yaşam hikayeme gururla eklemek istedim.

Recep Ali Aksoylu/ 24 Nisan 2024