11 Mart 2011 tarihinde Dera’da Esad karşıtı küçük gösterilerin birleşip büyümesi ve hükümetin karşılık vermesi ile birlikte çatışmalar ülke geneline yayıldı ve muhalifler ile rejim karşı karşıya geldi. Dera olayların başladığı yer ve Soçi Mutabakatında çatışmasızlık bölgeleri olarak ilan edilen 4 yerden biri. Diğer bölgeler ise: Doğu Guta, Hama ve İdlib.

Suriye İç Savaşı’nın Türkiye’ye etkileri malum. Mülteciler, ekonomik krizler, sosyolojik problemler bizi de doğrudan etkiledi. Ancak 2020 Şubat ayının başında Suriye’de bir bölge ülke gündemine oturdu: İdlib. İdlib incelemesi öncesi iç savaşın kısa bir tarihine bakalım.

Halk neden ayaklandı?

Yüksek işsizlik oranları, enflasyon, kötü yönetim, yolsuzluk, siyasi baskılar, kişisel hak ve özgürlüklerin devlet eliyle kısıtlanması halkı ayaklanmaya sevk etti.

Muhalifler “Özgür Suriye Ordusu” kısaltmasıyla “ÖSO” ayaklanmanın başladığı 2011 yılının Eylül ayında karşı karşıya geldi ve bir hafta boyunca şiddetli harp hali vuku buldu. Bu nokta ise Esad hükümetinin devlet aklı ile değil bireysel çıkarlara yönelik hareket etmesi savaşın çıkma sebebi olmuştur.

Savaşı devletler arası boyuta getiren hamle burada gerçekleşti çünkü ÖSO Suriye topraklarından Türk topraklarına sığındı ve Türkiye ÖSO’yu destekledi.

Birleşmiş Milletler Kofi Annan ile bölgede ateşkes sağlamaya çalışsa da başarılı olamadı.

2012 yılında Esad masum sivil halkını katlederek savaşı ileri bir boyuta taşımış oldu. 2012 yılının sonunda savaş anlamsız bir noktaya sürüklendi ve 2013 yılında barışı sağlayamayan Suriye devleti dünya düzenine pislik olarak nitelendirmekten çekinmeyeceğim bir terör örgütünü sahneye soktu.

IŞID bölgede aktif hale geldi ve 2014 senesinde hakimiyetini ele geçirdiği bölgelerde “halifelik” ilan etti.

Bu noktadan sonra savaşa ABD, Rusya, Türkiye hava saldırıları ile dahil olmuş oldu.

Bildiğiniz üzere Türkiye 24 Ağustos 2016 ve sonrasında Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve son olarak Bahar Kalkanı operasyonları ile bölgeye sıcak temasta bulundu.

Bugün bu iç savaşın Türkiye’ye yaklaşık 4 milyon kayıtlı mülteci ile faturası kesildi.

Ancak son birkaç aydır İdlib fazlasıyla gündemimizde.

İdlib Suriye-Türkiye sınır noktası durumunda ve 4 milyon sivil yaşadığı tahmin edilen bir bölge.

Soçi Mutabakatı sonrasında çatışmasızlık alanı ilan edilen ve hükümet kontrolüne geçen Dera, Doğu Guta ve Hama’dan toplanan tüm savaşa katılanlar İdlib’e getirildi.

Yani İdlib ılımlı muhaliflerin ve cihatçı örgütlerin bir arada bulunduğu, Esad güçlerinin operasyon düzenlediği, Türk gözlem noktalarının bulunduğu ve Esad ile hareket eden Rusya’nın müdahil olduğu bir bölge.

Türkiye sınırına yakın kısımlar Türkiye destekli Suriye Milli Ordusunun kontrolünde. Bölgede aynı zamanda Rusya destekli Suriye Ordusu ve ona karşı olan BM, ABD ve bizim terör listemizde yer alan Heyet Tahrir El-Şam (HTŞ) var.

HTŞ ve SMO’dan İdlib Esad güçlerine geçtiği takdirde iç savaşın büyük kısmı Esad lehine sonuçlanmış olacak.

Esad’ın kendi lehinde yaptığı hamleler Türkiye’ye yeni göç dalgaları olarak yansıyor. Yani biz neden İdlib’de varız sorusunun cevabı kendi sınırlarımızı ve demografik yapımızı korumak için olacak.

M5 otoyolunun büyük bir kısmı Esad güçlerinin kontrolünde, kesişim noktasındaki Serakib’in kontrolü de Esad güçlerine geçmiş durumda, yani gözlem noktalarımızın etrafı çevrilmiş durumda diyebiliriz.

Şubat ayında İdlib’de toplam 54, Mart ayında ise 5 şehit vermiş durumdayız. Türk otoriteleri burada şeffaf davranarak bölgedeki yerel oluşumlara destek verirken ki önceliğinin Türk askerini korumak olduğunu hatırlamalı.

Vesile ile şehitlerimizi rahmet ve şükranla anıyorum.

Rusya, Suriye ve Türkiye’nin ortak, diplomatik ve şeffaf bir süreç yürütmesi ümidi ile.