Öncelikle tüm okurlarıma merhabalar!
Bugünlerde uyku düzenlerimizin,
Yaşam biçimlerimizin değiştiği,
Var olan alışkanlıklarımızı unuttuğumuz,
Ve en önemlisi korona psikolojisi ile tedirgin olduğumuz bir süreçten geçiyoruz...
***
Zamanın hızına yetişmek ve takvim yapraklarını takip etmek ise bir o kadar zor...
Ramazan ile birlikte sakinleşen süreçte hafta sonu yasakları, 4 günlük yasaklar, 65 yaş üzeri vatandaşlar ile 20 yaş altı gençlerin izinleri derken hayatımızın akışı tamamıyla alt üst olmuş durumda...
Bir toplu taşıma, kamu kurumlarında, sırada veya bir işlemde "maskesiz bir insan gördüğümüzde tepkimiz maskesiz niye alıyorsunuz veya geziyorsunuz" oluyor. Yada 65 yaş üstü diye tahmin ettiğimiz büyüklerimize ister istemez tatlı uyarılarımızı yapmaya başlıyoruz.
Kısacası koronavirüs ile mücadele kapsamında psikolojimiz kendimizin dışında başkalarını da yönetmeye yetki veriyor. Sağlık bakanımızın başından beri dediği gibi sosyal mesafeli hayat ile tedbirler artık hayatımızın vazgeçilmezi olacak. Ancak bu süreçte en çok üzüldüğüm nokta ise; gıda ve hizmet pek çok farklı daldaki sektörde hem işveren ve hemde emekçi çalışanlar grubu için oldukça zorlu bir dönem. Öz kaynakları veya sermayesinin yanısıra birikimi olan işletmeler bir şekilde ayakta duracaktır. Ama birikimi olmayan günlük kazanç esasına dayalı firmalar ve işletmelerde iflas v.b. durum ile çalışan milyonlarca insan için ise işsizlik gerçeği kaçınılmaz gibi gözüküyor. Devletimizin temel ihtiyaç kredisi, işletmeler için sağlamış olduğu krediler için ise özel bankaların bu konudaki mesafeli yaklaşımı ise kamu bankalarındaki iş ve işlemlerde sürecin uzamasına neden olurken, insanlar var olan banka limitlerini sonuna kadar kullanıyor. Ancak bu süreçte işletme kiraları v.b. konularda yeterli adımların atılamaması, pandemi sürecindeki normalleşme takvimindeki anormalliklerde ise vatandaşlara ve işletmelere oldukça ağır bir fatura olarak yansıyacak gibi gözüküyor. Yani kısacası eğer normalleşiyoruz diye AVM ve diğer sektör gruplarında tedbirleri v.s. denetleyemezsek ikinci dalganın gelmesi söz konusu ve verilen kredilerde ise başvuru süreçlerinde en az 2 hafta maksimum 1,5 ay başvuru sonuçlanması göz önüne alınırsa, kapalı işletmeler açılmadan yeniden kapanmış veya tamamen kapanmış olacak. Bu durumda 6 ay ertelemeli kredilerde ikinci bir dalga geldiğinde vatandaşlar ve işverenler ister istemez yeniden borçlanmaya gidecektir. Buda toplumda farklı problemlerin çıkmasına sebep olabilecektir.

***
Devletimizin pandemi süreci ile birlikte eğitim ve diğer alanlarda erken adım atması olası salgının hızla yayılmasının yanısıra ölüm risklerini de azaltırken, toplum olarak riskin farkına varma konusunda ne yazıkki hassas olmadığımızı ve kendi bildiğimiz doğruları savunduğumuzu gözlemlediğimi belirtmek isterim. Bana birşey olmaz diyip, maskesiz, hijyen kurallarını atlıyorsak, sosyal mesafe kuralını hiçe sayıyorsak ve aman diyorsak koronavirüs için verilen bunca emeği, çabayı ve toplum sağlığını hiçe sayıyoruz demektir. Sağlık alanında yapılan yatırımların bugün önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Sağlık alanındaki yatırımlarla birlikte özel-kamu işbirliğiyle bugün birçok vatandaşımız herhangi bir zorluk çekmeden muayenesini-koronavirüs ile mücadele kapsamında tedavisini ücretsiz bir şekilde yaptırabiliyor. O yüzden zorlu olmadıkça evden çıkmamaya, tedbir ve önlemleri hayatımızın her alanında uygulamak zorunda olduğumuzu unutmamak gerekiyor.
***
Pandemi süreci ile birlikte gece ve gündüz demeden gönüllülük esasına dayalı çalışmaları yürüten Vefa Sosyal Destek Grubu'nun bileşenlerine Ataşehir Kaymakamlık personeli, Ataşehir Belediye personeli, müftülük cami imam hatiplerine, ilçe milli eğitim müdürlük personelleri ile öğretmenlerimizin yanısıra Türk Kızılayı Ataşehir Şubesi yönetimlerine, genç kızılay ve gönüllü vatandaşlarımıza, Ataşehir'de aktif olarak süreçte gayret gösteren AK Parti, CHP, MHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Yeniden Refah gibi partilerimizin yanısıra gönüllü imkanlarıyla ihtiyaç sahiplerine yardım ulaştıran herkese, kamu kurumlarımıza teşekkürlerimi borç bilirim. Özellikle bu süreçte bizlerin görmediği binlerce ihtiyaç sahibi Ataşehirli'ye yardım eli uzattıkları için minnettarlığımı belirtmek isterim.
***
Buradan Ataşehir'de iki değerli isimi unutmadan geçemeyeceğim. Birisi kendisi ile 2018 yılında birlikte dergi çalışması ile tanıştığım ve sonrasında iyi bir arkadaşlık diyalogu geliştirdiğimiz ve sonrasında 31 Mart Seçimlerinde CHP'den meclis üyesi olan sevgi kardeşim Uğurcan Demir. Bir diğer isim ise Ataşehir Kaymakamlığı'nda çoğu zaman girişteki güvenlik noktasında bizleri güler yüzüyle karşılayan sevgili abimiz Feridun Fırat Yıldırım. Uğurcan Demir, henüz 27 yaşında iken gençliğinin baharında farkında olmadan taşıyıcı bir kişiden kendisine bulaşan virüsün etkisiyle 17 günlük yoğun bakımdaki yaşam mücadelesini Nisan ayında kaybetti. Kendisini tanıyan, tanımayan herkesi derinden üzdü. Beni ise o kadar derinden şoka uğrattı. Hayalleri, hedefleri ve idealleri vardı. Gençliğinin baharında arkadaşlarının ve sevenlerinin onca çabasına rağmen yapa yalnız bıraktı bizleri. İlçe Emniyet Müdürlüğümüze bağlı görev yapan polis memuru Feridun Fırat Yıldırım abimiz ise kaymakamlıktaki görevi sırasında taşıyıcı bir vatandaştan kapmıştı virüsü... Henüz ortaokul ve lise çağında bir kız ve bir oğlan babasıydı... Oda uzunca süre mücadele etti, kim bilir bu görevi ifa ederken ne tür zorluklar ve bedeller ödedi. Ama oda Pendik'te tedavi gördüğü hastanede bu hastalığa yenik düştü... Kısacası Ataşehir'de benim tanıdığım iki değerli isimi sessiz sedasız son yolculuklarına uğurlarken, geride acılı ailelerini ve evlatlarını bıraktık... Onları her zaman hatırlayın olur mu! Değerlerine sahip çıkın. Mekanları ve ruhları şad olsun. Ataşehir'de bu iki değerli isimleri hep birlikte yaşatalım. Örnek kişilikleri ve mücadelelerini...
***
Eskiden yağmur yağarken köylerde kapı kapı dolanan çocukların şarkıları hala aklımda... Yağmur yağıyor, seller akıyor, arap kızı camdan bakıyor... Şimdi ise rahmet bile insanoğlunun kötüleştirdiği dünya'da bize kızmış ve doğru düzgün yağmıyor,,, Selam vermekten bile korktuğumuz bir süreçten geçiyoruz. Çocuklar bu süreçte 4 duvar arasında sıkılıyor, aileler ise geçim derdinde ne yapacağını bilemiyor. Kısacası ya ben taşıyıcı isem korkusu ziyaretlerimizi en aza indirirken, teknolojiye olan bağımlığımız arttı. Uyku düzenleri ve yeme kültürümüz tamamen değişti. Hareketsiz kalmak psikolojik ve sağlık açısında riskleri beraberinde getirdi. Tüketimlerimiz arttı. Ama! Bayramlarımızı, heyecanımızı, çoşkumuzu da götürdü bu virüs... Birde operatörlerin beceriksizliğini.... Geçen yıl eylül ayında İstanbul depremi ile uyardığımız operatörler yine hiç birşey yokmuş gibi her türlü bedeli bize yansıtarak bayramımızı da zehir etti. İletişim kuramadık sevdiklerimizle. Sosyal mesafe ile kutlamak zorunda kaldık bu bayramı, tedbirlerle sınırlı yaşadık çoşkumuzu. Rahmet-i rahmana kavuşan büyüklerimizi mezarları başında bile ziyaret edemedik, topraklarını eşemedik, sulayamadık... Şeker toplayamadık, çocuklarımız ise bayram kültürünü yaşayamadı. Aynı cemaatte namaz kılamadık, bayramın çoşkusunu erken kalkıp yaşayamadık kısacası anlamsızdı... Değersizdi ve çok tatsızdı... Ramazan'ı eski adıyla şeker bayramımızda dilimizde tatlı sözlerimize unutkanlıklarımız eklendi... Kısacası bu bayram gelemedik, gidemedik sevdiklerimize... Bu vesileyle yaşarken kıymetini bilin kendinizin ve sevdiklerinizin... Bayramlarda gidemesenizde büyüklerinizi her zaman arayın, sorun... En büyük bayram hatırlanmak, hatırlatmaktır... Koronavirüssüz günlerde yeniden buluşmak dileğiyle temennisiyle Mübarek Ramazan Bayramınızı kutluyor, sağlıcakla kalın diyorum...