CHP İstanbul İl Başkanlığı'nca 1.Bölge'deki Apartman görevlilerine yönelik gerçekleşen toplantı Ataşehir'de gerçekleşti. Gerçekleşen toplantıya; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Genel Başkan Yardımcıları, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve yönetimi, 1.Bölge İlçe Başkanları, Apartman görevlileri ve ev sahibi belediye başkanı Battal İlgezdi'nin yanısıra diğer ilçe belediye başkanları katıldı.

Genel Başkan Kılıçdaroğlu, toplantının açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Efendim bu toplantı sizin için bilmem ama benim için çok değerli bir toplantı. Cumhuriyet ilan edildikten sonra Gazi’nin söylediği şu cümle çok önemlidir; “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” yani hiç kimse kendisini bu coğrafyada kimsesiz, sahipsiz hissetmesin. Siz görev yapıyorsunuz ben biliyorum. Öyle 8 saat, 9 saat değil; yeri geldiğinde 10 saat, 12 saat, hatta 24 saat görev yapıyorsunuz. Ama görünmüyorsunuz. Siyaset kurumu sizi görmüyor. Bir sürü büyük laflar ediliyor “Vatan, Millet, Sakarya…” İyi de her gün çalışan, doğru dürüst bayramı ve tatili bile olmayan, oturduğu yerler çok sağlıklı olmayan yüz binlerce insanın sorunuyla acaba siyaset kurumu ilgilendi mi? Acaba gelip sizin dertlerinizi bir dinlediler mi? Acaba bu ülkeyi yöneten insanlar ya gideyim bir apartman görevlisinin evine bir çayını, kahvesini içeyim, bir sorayım bakayım bunların bir derdi var mıdır, yok mudur diye geldi mi? Hayır bize oy verin diye geldiler sadece.

Beni iyi tanımanızı isterim. Benim dostlarım vardır, o dostlarımın başında da sizler gelirsiniz. Bütün apartman görevlileri benim dostlarımdır. Bütün işçiler benim dostlarımdır. Alın teri dökenlerin tamamı benim dostlarımdır. Ben size gelin bize oy verin diye bir çağrı yapmıyorum dikkat buyurun; ben sizin sorunlarınıza talibim, ben sizin daha iyi bir yaşam sürdürmenizi istiyorum. Benim diğerlerinden temel farkım budur. Ben sizin inancınıza saygılıyım, ben sizin kimliğinize saygılıyım, ben sizin yaşam tarzınıza saygılıyım ama sizin bir derdiniz varsa o dertle ben dertlenmek zorundayım. Eğer bu memlekette hepimiz huzur içinde yaşayacaksak her evde huzurun olması lazım, her evde bereketin olması lazım, annenin, babanın büyük kaygılar yaşamaması lazım.

Bakınız, İzmir’de bir deprem oldu, pek çok bina yıkıldı, çok sayıda vatandaşımız hayatını kaybetti, bazı binalar yıkılmamakla beraber burada kimse oturamaz kararları alındı ve o binalar da zaman içinde yıkılacak. İzmir’e gittim, birinci gidişimde depremi yerinde gördük, hastanelere gittik, yaralıları ziyaret ettik. Bir süre sonra tekrar İzmir’e gittim, kimlerle bir araya geldim? Evleri yıkılan apartman görevlileriyle bir araya geldim. Neden? Bina yıkılmış, hadi diğerlerinin oturacağı ikinci bina, üçüncü bina vs. bir yerler olabilir. Apartman görevlisi ne olacak, gidecek yeri bile yok. Belediye Başkanlarımızla beraber o apartman görevlileriyle birlikte toplantı yaptık ve bütün Belediye Başkanlarına dedim ki, apartman görevlilerinin tamamına iş vereceksiniz, sigortalı işi olacak. Ben bir daha geldiğimde hiç kimse işsiz kalmayacak. Tamam bir yerlere taşındılar, tamam ufak tefek birikimleri oldu. Yeni bina bulacak ki gidecek orada apartman görevlisi olarak çalışacak. Yeni bina yok. Peki bu insanlar aç ve açıkta mı kalacak? İktidar sahipleri sizi düşünmediler ama bu kardeşiniz düşündü. Ben hiçbir zaman sormadım siz hangi partiye oy verdiniz, bize mi oy verdiniz yoksa başka bir partiye mi? Hayır asla. Tamamına iş bulacaksınız dedim tamamına. Tamamı insan ve tamamının bu ülkede huzur içinde yaşaması lazım. O nedenle beni iyi tanımanızı isterim. Diğerleri gibi değil. Nerede vatandaşın bir derdi varsa ben o derde derman bulmak zorundayım, onun için çalışmak zorundayım, onun için mücadele etmek zorundayım. Temel kuralımız budur değerli arkadaşlarım.

Sayın Başkanı dikkatle dinledim, heyecanlı bir konuşma yaptı gayet güzel. Sayın Başkan, örgütlenmeden söz ettiniz. Güçlü olmanız için bir araya gelmeniz lazım. Siz fabrikada çalışan işçiler gibi değilsiniz. Fabrikada 100 işçi çalışır, 300 işçi çalışır, 500 işçi çalışır, haklarını isterler, yeri geldiğinde grev yaparlar, yeri geldiğinde beraber hareket ederler. Ama sizde bir apartman var ve görevlisi sadece sizsiniz, dolayısıyla hak arama konusunda zayıfsınız, güçsüzsünüz. Hakkınızı aradığınız zaman yönetici diyebilir ki; senin sözleşmeyi feshettim arkadaş, çık git. Gidecek eviniz bile yoktur. O nedenle örgütlenmek önemlidir. Demokrasilerde örgütlenmek önemlidir. Örgütlenmek kavga etmek anlamına gelmez onu da söyleyeyim. Kavga ayrı bir şey, hak istemek ayrı bir şey. Kavgadan hayır gelmez ama hak istemek hepimizin görevidir. “Hak, hukuk ve adalet” diyoruz. Benim de hakkım var neden? Diyeceksiniz ki ben de insanım, ben hizmet veriyorum, alın teri döküyorum, ben bedava para kazanmıyorum, yolsuzluk yapmıyorum, kul hakkı yemiyorum, ben alın terimin karşılığını istiyorum. Dolayısıyla bu sizin hakkınızdır. Çoğu yerde kayıt dışı çalışılıyor. Çalışıyor ama sigortalı değil. Bu bir hak çalmadır arkadaşlar. Sigortasız çalıştırmak ne demektir biliyor musunuz? O kişinin geleceğini çalmak demektir. Çünkü sigortalı olduğunuz zaman emekli olduğunuzda emekli aylığı bağlanacak. Sigortasızsanız emekli aylığı bağlanamaz çünkü prim yatmamış. Dolayısıyla örgütlenme olduğu zaman priminizin yatıp yatmadığını da göreceksiniz. Bir apartman görevlisi kadın şunu söyledi daha önce yaptığımız bir toplantıda: “Neredeyse günün 24 saati çalışıyoruz, ben, çocuklarım, eşim beraber çalışıyoruz. Sigorta primim ayda 15 gün yatıyor Sosyal Güvenlik Kurumuna, ama ben 30 gün çalışıyorum. Ama korkudan gidip diyemiyorum ki neden benim sigorta primimi 30 gün üzerinden yatırmıyorsunuz ben 30 gün çalışıyorum orada.” Haklı mı? Haklı. Bu kadının yaşadığı dert bugünün derdi değil onun geleceği de bir anlamda istismar ediliyor. O ilerde görevini yapıp emekli olduğu zaman emekli aylığı alacak ama primini 30 gün çalışıp 15 gün üzerinden yatırırsanız düşük maaş alacak o. Onun emeğini çalıyorsunuz.

Şu hakkı teslim etmemiz lazım. Şöyle bir anayasamız var. Eskidir meskidir, darbecidir şudur bir sürü laf ederiz. Ama bu anayasada der ki, “çalışmak herkesin hakkıdır ve devlet çalışma alanlarını büyütmek, geliştirmek zorundadır.” Devlet bütün imkanlarıyla herkese istihdam alanı yaratmak zorundadır diyor anayasa. Ama bugün 10 milyonun üstünde işsizimiz var. Belki sizin çocuklarınızdan da işsiz olan çok sayıda kişi var. İş bulamıyorsunuz çocuklarınıza, neden? Torpiliniz yok. Torpil olacak ki çocuklarınıza iş bulasınız. Hatta üniversite mezunu olup işsiz olanlar var. Üniversite mezunu bir kadın, “iki çocuğum var diyor, hiçbir yerde iş bulamadım, diplomam hiçbir işe yaramadı ve ben evlere temizliğe gitmek zorundayım, çünkü çocuklarıma birisinin bakması lazım, o da benim görevim” diyor. Üniversiteyi bitirmek de çözüm olmuyor artık iş bulmak için. Güçlü bir torpiliniz olmazsa, iktidardan yana bir torpiliniz olmazsa iş de bulamıyorsunuz. KPSS sınavında yüksek puanlar alabilir çocuklarınız, sözlüde eleniyor, niçin? Torpili yok diye. Birlikte olmak zorundayız. Adaleti istiyorsanız adaleti beraber arayacağız, hakkı istiyorsanız hakkı beraber arayacağız.

Dün bir toplantı yapıldı, efendim İnsan Hakları Eylem Planı diye. Sizin hakkınız teslim edildi mi? Yasaların öngördüğü bütün haklar size teslim edildi mi? Edilmedi. Size teslim edilirken önünde bir engel var mı? Hiçbir engel yok. Sizin hakkınızı teslim etmeyen kişi, “İnsan Hakları Eylem Planı açıklıyorum” diyor. Ya arkadaş önce benim bir hakkımı teslim et, ondan sonra çık başka haklar varsa onlar için mücadele et. Benim hakkım teslim edilmiyor. “Efendim düşüncesinden ötürü kimse hapse girmeyecek...” Bugün düşüncesinden ötürü hapishaneler tıka basa dolu farklı düşündü diye. İnancından ötürü kimse hapse girmeyecek. İnancından ötürü hapiste olan binlerce kişi var şu anda. Düşüncesini açıkladı diye insanlar hapislerde. O yüzden insanlar korkuyorlar, örgütlenirsek başımıza bir bela gelir mi diye. Eğer bir ülkede bir siyasi parti bir devleti 19 yıl yönettikten sonra kalkıp da ben insan hakları eylem planı açıklıyorum diyorsa o ülkede insan hakları yok demektir. Yani insan haklarının olmadığını itiraf etmek demektir. 19 yıldır ben mi yönettim, 19 yıldır siz mi yönettiniz, 19 yıldır başkaları mı yönetti? 19 yıldır siz yönetiyorsunuz 19. yılın sonunda diyorsunuz ki insan hakları eylem planını açıklayacağım, kimse düşüncesinden ötürü hapse girmeyecek, hak arayan insanlar hapse girmeyecek, şunlar olmayacak, bunlar olmayacak. Herkesin işi olacak, herkesin gücü olacak. 10 milyon insana kim iş verecek? Ben mi iş vereceğim, siz mi iş vereceksiniz, siz mi devleti yönetiyorsunuz? Hapishaneler niye tıka basa dolu? Bir insan düşünebilir, düşüncesini ifade edebilir, düşüncesinden ötürü bir insanın hapse girmesi kadar yanlış bir şey yoktur. Allah’ın verdiği en değerli şey nedir? Akıldır. Aklımızı kullanacağız. Ben aklımı kullandığım zaman suç işliyorsun diyor. Niye suç işleyeyim, düşüncemi niye ifade etmeyeyim; hepimiz düşüncelerimizi ifade etmeliyiz, anlatmalıyız, konuşmalıyız.
Başka bir şey, sizin de iyi koşullarda oturmanız lazım. Eğer bir binada oturuyorsanız ve o binada sakinlere hizmet ediyorsanız sizin de iyi koşullarda siz, eşiniz, çoluk çocuğunuz beraber aile içinde, huzur içinde hizmet etmek zorundasınız. En alt katta, güneş görmüyor, benim güneş görmeye hakkım yok mu, benim de ağaç görmeye hakkım yok mu, benim çocuklarımın hakkı yok mu? Hakkının olması lazım. Belediye Başkanı arkadaşlara söyledim, yeni imar verirken binaya apartman görevlisinin evi güneş görecek, caddeyi görecek, manzarayı görecek. Tamam en alt katta ama görecek. Ben de en altın bir üstünde oturuyorum, ne olacak yani. Sizin hakkınız var, çocuklarınızın iyi eğitim alması lazım. Sizin çocuklarınız aynı zamanda bizim de çocuklarımız. Sizin evlatlarınız aynı zamanda bizim de evlatlarımız. Onların da iyi okullarda okuması lazım, yazması lazım, öğrenmesi lazım. Üstün yetenekli çocuklar varsa devletin onlara ayrıca destek olması lazım.

Sizden başka bir isteğim daha var. Eğer çocuklarınızın eğitimiyle ilgili bir sorunla karşılaşırsanız mutlaka haberim olsun. Bana çok rahat ulaşabilirsiniz. Bana ulaşamıyorsanız bakın Belediye Başkanlarımız burada. Çocuklarınızın iyi eğitim alması lazım. Her anne baba çocuğunun çok iyi eğitim almasını ister. Kendisinden daha iyi bir yaşam tarzını yakalamak ister. Benim çocuğum da, evladım da, kız – erkek otursunlar okusunlar daha iyi yerlere gelsinler, birilerine muhtaç olmasınlar diye; annenin, babanın en büyük arzusu budur bunları yaparlar.
O açıdan unutmayacağınız bir şey, bir sorunla karşılaştığınızda diyeceksiniz ki; Ankara’da bizim bir dostumuz vardı, adı Kemal Kılıçdaroğlu, dostumuza ulaşalım. Bu mücadeleyi sanmayın ki sadece ben sizin için yapıyorum. Taşeron işçiler için de yaptım. Taşeron işçiler sizden daha kötüydü, onların sosyal güvenlik hakları. Hemen sözleşmeyi feshedebiliyorsunuz, hemen işinden atabiliyorsunuz. Gideceği hiçbir yer yok. Onlara da dedim; önce örgütlenin, bir araya gelin, oturun, dernekler kurun. Ve en sonunda 1 milyona yakın taşeron işçiye zorla söke söke kadro aldırdık. Hala 300 – 400 bin kişi var, onlara da aldıracağız inşallah. Emekliye iki maaş ikramiye. Bu memlekette eğer taş taş üstüne konmuşsa emeklinin sayesinde, çalışmış, 20 yıl, 30 yıl, 40 yıl, 50 yıl çalışmış; sonra veriyorsun emekli aylığı, geçinemiyor onunla. Niye geçinemiyor? Bari hiç değilse Ramazan, Kurban Bayramında birer ikramiye verin de torununa bari hiç değilse bir para versin, harçlık versin torununa. Onun da kavgasını yıllar yılı verdik ve oldu. Şimdi sizin kavganızı da veriyorum. Sizin dertlerinizi sadece burada değil, TBMM kürsüsünde de anlatacağız. Bakın göreceksiniz, önümüzdeki süreç içinde araştırma önergesi vereceğiz. Bütün apartman görevlilerinin derdi ne, sorunları ne, sorunları aşması için nelerin yapılması gerekir. Siz yolsuzluk yapmıyorsunuz, avantadan para almıyorsunuz, alın teri döküyorsunuz, yediğiniz her lokma ananızın ak sütü kadar helal, alın teriyle kazanıyorsunuz. O zaman sizin hakkınızın, hukukunuzun savunulması lazım. Onlar savunmazlar, onlar dünya malına tamah ederler. Benim öyle bir niyetim yok. Boğazımızdan aşağı haram lokma da inmemiş, onun için çok rahat konuşuyoruz, onun için çok rahat söylüyoruz. Herkesin hakkını ve hukukunu savunacağız ve savunacağım. Ben de savunacağım, arkadaşlarım da savunacak, hep beraber savunacağız, bundan emin olmanızı isterim. Sizin de tatil hakkınız var çocuklarınızla beraber.

Efendim apartman görevlisi başkan söylüyor, efendim 6 ayda bir cep telefonunu değiştiriyormuş, kapısının önünde arabalar bekliyormuş. Söyleyen kim? Dünyadan haberi olmayan bir milletvekili. Dünyadan haberi yok. Beyefendi senin kapının önünde bir değil beş araba da olabilir, sen bir yerden değil beş ayrı yerden maaş alabilirsin, sarayın beslemesi olabilirsin. Peki bu insanlar ne yapacak zor bela geçiniyorlar. Ben isterim her apartman görevlisinin bir arabası olsun, yeri geldiğinde tatile gitsin, çoluk çocuğuyla beraber huzur içinde yaşasın, kavgasız, dövüşsüz bir Türkiye’de yaşasın. Kim istemez bunu hepimiz isteriz. Ama bunun için ne olması lazım? Apartman görevlisinin iyi bir yerde oturması lazım, sağlıklı koşullarda oturması lazım, iyi bir aylık alması lazım, o aylıktan biraz tasarruf yapması lazım. O tasarrufun gereği de istiyorsa araba alır, istiyorsa cep telefonunu 6 ayda bir değiştirir, ona bir şey demem. Keşke o öyle olsa ama hayat öyle değil, gerçek öyle değil. Sanki benim tanıdıklarım yok mu apartman görevlisi? Tanıdıklarım da var. Hiç de öyle bir hayat yok, öyle bir lüks hayat yok yani. Zar zor geçiniyorlar zaten. Hayat pahalılığından haberleri yok. Öyle insanlar var ki sevgili kardeşlerim; milletvekili emekli aylığı alıyor, ayrıca 4 yerden de maaş alıyor, aylık geliri 50 bin lira, 60 bin lira, bunlar paraya bile doymuyorlar. Size verilen mütevazı aylığa ise orada da en büyük cimriliği yapıyorlar. Asgari ücret neden bu kadar? 2 bin 800 küsur lira. Biz 3 bin 100 lira yaptık asgari ücreti kendi belediyelerimizde. Niçin? Orada çalışan işçinin hakkı var. O işçi en azından verdiğimiz para büyük bir para değil ama en azından diğerlerine göre biraz daha avantajı olur. Topluma hizmet etmek budur. Biz topluma hizmet etmek istiyoruz. Sizin sorunlarınızı çözeceğiz hiç endişe etmeyin. Hiç ama endişe etmeyin. Göreceksiniz, bu ülkede kavga olmadan, huzur içinde bütün sorunların nasıl çözüldüğünü göreceksiniz. Siyaset cebe çalışmaz, siyaset halka çalışır. Biz halk için çalışacağız, sizin için çalışacağız. Sadece sizin değil 83 milyon insan için çalışacağız. Bu ülkede huzur olduğu zaman dünyanın en güzel ülkesi Türkiye. Dünyanın en güzel ülkesi neden zengin bir ülke olmasın, neden birileri 5 maaş, 6 maaş alırken birileri işsiz kalıyor veya asgari ücretle geçinmek zorunda kalıyor? Birileri 5 – 6 maaş alırken neden birileri gidip pazar artıklarından acaba çoluk çocuğuma bir meyve, bir sebze, bir domates, bir patates bulabilirim diye arayış içine giriyor? 21.yüzyılın Türkiye’sinde biz bunları istemiyoruz. 21.yüzyılın Türkiye’sinde hepimiz huzur içinde yaşamak istiyoruz, birlikte yaşamak istiyoruz, alın teri dökmek istiyoruz, alın terimizin yani döktüğümüz alın terinin karşılığını almak istiyoruz. Avantadan para değil çalışarak, kazanarak geçinmek istiyoruz. Türkiye’yi ancak öyle büyütebiliriz. Biz bunu yapacağız. Kimlerle? Dostlarımızla beraber yani sizlerle beraber yapacağız. Apartman görevlileriyle beraber, taşeron işçileriyle beraber, fabrikadaki işçilerle beraber, esnafımızla beraber, çiftçimizle beraber yani alın teri döküp bu ülkenin kalkınmasına katkıda bulunan herkesle beraber yapacağız. Türkiye’de yeni bir siyaset anlayışını egemen kılacağız. Gerçekten de düşüncesinden ötürü hiç kimse hapse girmeyecek. Hapishaneler tıka basa dolu ama bu asla doğru değil, insani değil. Benim gibi düşünmedi diye insanlar hapse mi atılır? Beni desteklemedi diye insanlar hapse mi atılır Allah aşkına? Hapishaneler tıka basa dolu, efendim biz bunu yapacağız diyorlar. Peki bu hapishanelerin durumu ne arkadaş, onları oraya kim attı, kim hapse attı? İnançları dolayısıyla binlerce kişi hapishanede. Ben bunu söylediğim zaman bana kızarlar, her türlü hakareti yaparlar. Ben bunları hiç ama hiç dinlemem. Benim gönlüm sizden yana. Ben sizin hakkınızı, hukukunuzu sonuna kadar savunacağım bu benim boynumun borcudur. Bu benim için namus borcudur.

Sözlerime Mustafa Kemal’in cümlesiyle başlamıştım “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir”. Cumhuriyet sizindir, beslemelerin değil, para babalarının değil, tefecilerin değil, havadan para kazananların değil; cumhuriyet alın teri döküp bu ülkenin kalkınmasına katkıda bulunanların cumhuriyetidir ve biz bu cumhuriyeti hep beraber büyüteceğiz, hep beraber geliştireceğiz. Çocuklarımız güzel okullarda okuyacak, çocuklarımız iyi okullarda okuyacak, çocuklarımız bizden daha iyi olacak ve biz sadece bu bölgeye değil dünyaya örnek olan bir ülke olacağız.
Hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, hepiniz sağ olun, var olun diyorum efendim. Teşekkür ediyorum.

Konuşmaların ardından basına kapalı şekilde oturum gerçekleşti. Gerçekleşen oturumun başkanlığı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Divan Üyeliklerini Gamze Akkuş İlgezdi, Canan Kaftancıoğlu, Battal İlgezdi üstlendi. Oturum apartman yöneticilerinin sorunlarını not alınmasıyla sona erdi.