Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’na ilişkin bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda ele alınan konular ve gündemdeki gelişmelere dair açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, basın mensuplarının sorularını da cevapladı.

“ÇEVREMİZDE YAŞANAN BÜYÜK KRİZLERE RAĞMEN 2019’DA ÇOK ÖNEMLİ ADIMLAR ATILDI”

Kamuoyu ile canlı olarak paylaşılan toplantıda, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın şunları söyledi: “Bugünkü 2020 yılının ilk Kabine Toplantısı’nda Sayın Cumhurbaşkanımız takdim konuşmalarında öncelikle 2019’un bir genel değerlendirmesini yaptılar. Ayrıca 2020 yılına ilişkin de öngörülerini paylaştılar. Özellikle tabii bu çerçevede ilgili bakanlıklarımıza, kurumlarımıza direktifleri ve talimatları oldu.

2020 tabii büyük zorluklarla başladı. Gördüğünüz gibi, bölgemizde yaşanan birtakım siyasi krizler gündemin merkezine oturmuş durumda. 2019’da da benzer krizlerle karşı karşıya idik. Buna rağmen hem güvenlik alanında hem ekonomi alanında hem de genel manada sosyal politikalar alanında aldığımız tedbirler sayesinde nispeten çevremizde yaşanan büyük krizlere rağmen 2019’da çok önemli adımlar da atıldı.

Bütün bu 2019 icraat programlarıyla ilgili de Cumhurbaşkanı Yardımcımız Sayın Fuat Oktay Bey’in de bir takdimleri oldu. İnşallah Allah’tan bir mani olmazsa da bu 2019 yılında yapılan icraatlarla ilgili olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın 16 Ocak’ta kamuoyuyla bir paylaşım toplantısı planlanıyor. Burada kendileri 2019 yılının başından hedef olarak koyduğumuz projeleri, faaliyetleri, bunların gerçekleşme oranlarını kamuoyuyla paylaşacaklar. Böylece 2019 yılı içerisinde ekonomide, ticarette, savunmada, ulaştırmada, sağlıktı, eğitimde ve diğer alanlarda atılan önemli adımları da vatandaşlarımızla paylaşma imkânları olacak. Dolayısıyla inşallah 16 Ocak’ta böyle bir programının yapılması ve 2019 icraat programının kamuoyuyla paylaşılması planlanıyor.

“BÖLGEMİZ SAVAŞLARDAN YORULDU”

Tabii ikinci olarak; İran-ABD gerilimi bugün Bakanlar Kurulu’nun da önemli gündem maddelerinden bir tanesiydi. 3 Ocak’ta meydana gelen bu hadise, yani Kasım Süleymani’nin ve Mühendis’in öldürülmesiyle birlikte başlayan süreci biz de yakından takip ediyoruz. Bildiğiniz gibi Sayın Cumhurbaşkanımız ilk günden, hatta ilk saatlerden itibaren yoğun bir diplomasi trafiği başlattılar. Almanya, Fransa, İngiltere, hemen öncesinde Amerika Birleşik Devletleri, Katar ve en son olarak da bugün bildiğiniz gibi Birleşik Krallık Başbakanıyla, devlet ve hükûmet başkanlarıyla yoğun diplomasi görüşmeleri, telefon görüşmeleri oldu. Yarın ülkemizi ziyaret edecek olan Sayın Putin ile de bu konu da dahil olmak üzere diğer gündem başlıklarını ele alacaklar.

Tabii bu gerilimin bölgenin tamamını etkilemesi kaçınılmaz görünüyor. Biz Cuma gününden itibaren, bu hadisenin meydana geldiği 3 Ocak’tan itibaren bütün taraflara sükunet ve itidal tavsiyesinde bulunduk. Atılacak yeni provokatif adımlar, saldırılar bölgedeki gerginliği daha da artıracak, kırılganlıkları daha da derinleştirecektir. Bu savaşın kazananı olmayacaktır. Bölgemiz gerçekten savaşlardan yoruldu, çatışmalardan yoruldu, özellikle dış müdahalelerden, vekâlet savaşlarından yoruldu. Artık bu çatışmaların sona ermesi geriyor. Ama maalesef şu anda tarafların, Amerika Birleşik Devletleri’nin olsun, İran tarafının pozisyonlarının giderek keskinleştiğini maalesef görüyoruz. Bunu minimize etmek için de bizim itidal ve sükûnet çağrımız devam edecek. Önümüzdeki günlerde de Sayın Cumhurbaşkanımız bu konuyla ilgili temas trafiğini yoğunlaştırarak devam edecekler.

“GÜVENLİ BÖLGEYLE İLGİLİ ÇALIŞMALARIMIZ DEVAM EDİYOR”

Suriye konusu da bugün yine Kabine’nin gündemindeki başlıklardan bir tanesiydi. Orada da bildiğiniz gibi yürüttüğümüz bir siyasi süreç var. Hem Cenevre hem Astana başlıkları altında. Burada özellikle İdlib bölgesindeki kritik durum masaya yatırıldı. Bu konu bildiğiniz gibi son günlerde tekrar sadece bizim değil bütün bölgenin ve dünyanın gündeminde, çünkü Rusya destekli rejim saldırıları yoğun bir şekilde devam ediyor. Bu bizim geçen sene vardığımız Astana ve İstanbul Mutabakatlarına aykırı bir uygulama. İdlib mutabakatı ve İstanbul’da ulaştığımız mutabakatın ihlali anlamına geliyor. Bu konuda biz rejime tekrar bu saldırıları derhal durdurması çağrısında bulunurken, aynı zamanda Rusya tarafına da özellikle rejimi durdurma noktasında gerekli adımları atması çağrısında bulunuyoruz. Çünkü orada açıkçası Rusya Federasyonu’nun hava desteği olmadan rejimin karada bir ilerleme sağlamasının mümkün olmadığı açık bir gerçek. Orada yaşanacak siyasi kriz, insani kriz, yeni bir mülteci dalgası bütün bölgeyi sıkıntıya sokacaktır. Ülkemize dönük olarak harekete geçmiş olan on binlerce Suriyeli zaten şu anda bizim için öncelikli gündem maddelerinden birisi. Biz onlara insani yardım ve muamele anlamında gerekli tedbirleri almış olmakla birlikte bu meselenin, İdlib’in Türkiye’nin ötesine geçeceği de bir hakikat. Dolayısıyla İdlib meselesi de hem sahada takip ettiğimiz bir konu hem de yarın Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Putin’le görüşeceği öncelikli konu başlıklarından bir tanesi olacak.

Güvenli bölgeyle ilgili de çalışmalarımız devam ediyor. Bununla ilgili de ilgili bakanlıklarımız son durumu Kabine’ye sundular. Özellikle bizim Barış Pınarı Harekâtı çerçevesinde güvenliği hâle getirdiğimiz Rasulayn, Tel Abyad bölgesinde sükûnetin hâkim olduğunu söyleyebiliriz. Daha önce Zeytin Dalı Harekâtı çerçevesinde gene güvenli bir bölge hâline getirdiğimiz Afrin bölgesinde de sükûnetin hâkim olduğunu söyleyebiliriz. Buralara insanlar yavaş yavaş dönmeye başlıyorlar. Daha önce de de bu rakamları size vermiştim: 363 bin civarında Suriyeli gönüllü olarak bu bölgelere dönmüşlerdi; buna bizim daha önce başlattığımız Fırat Kalkanı Harekâtı bölgesi de dâhil.

Ama burada özellikle PYD-YPG terör örgütünün faaliyetlerinin de devam ettiğini ve onların hamisi konumunda olan Amerika Birleşik Devletleri’nin bu konuda daha fazla çaba göstermesi gerektiğini de tekrar ifade etmek istiyorum.

Aynı şekilde Rusya’nın kontrolünde olan Kamışlı gibi, Haseke gibi, Kobani ya da Aynel Arap gibi bölgelerde de Rus tarafının üzerine düşen birtakım sorumluluklar var. Bunları da tekrar bu vesileyle hatırlatmak istiyoruz.

LİBYA’DA HAFTER TARAFI SALDIRILARINI PERVASIZ BİR ŞEKİLDE DEVAM ETTİRİYOR”

Bir diğer önemli konumuz tabii Libya meselesiydi. Libya’da da son günlerdeki gelişmeleri takip ediyorsunuzdur. Sirte’de yaşanan hadiseler, dün sabah bir askerî okula yapılan saldırı aslında bizim çağrılarımızın ve uyarılarımızın ne kadar haklı olduğunu bir kez daha göstermiştir. Burada Nisan ayında imzalanan Trablus ile Bingazi arasındaki anlaşmayı ihlal eden Hafter tarafı saldırılarını pervasız bir şekilde devam ettiriyor. Buna bir dur denilmezse Libya’da siyasi sürecin işletilmesi elbette mümkün olmayacak ve daha fazla kan dökülecektir. Burada özellikle Türkiye’nin Libya hükûmetiyle yaptığı anlaşmaya itiraz edenler yahut eleştiri getirenlerin öncelikle, burada saldırgan tarafın kim olduğunu, anlaşmaları kimin ihlal ettiğini, dün askerî okula saldırarak 40’a yakın gencecik askeri öğrenciyi kimin öldürdüğünü açık bir şekilde ortaya koymaları ve kınamaları gerekir. Türkiye aslında oradaki çatışmaya denge getiren ve siyasi sürecin önünü açan hamleler yapmaktadır. Ama bazen içeriden, bazen dışarıdan buna yönelik birtakım eleştirilerin, itirazların geldiğini de görüyoruz.

Peki, çözüm nedir dediğimizde, BM süreci ya da BM şemsiyesi altında yürütülen faaliyetler sahada nasıl gerçekleyecek dediğimizde, bunun da bir cevabının olmadığını görüyoruz. Yani Hafter’in yaptığı her tür saldırı, her türlü ihlal âdeta yanına kalmakta, uluslararası toplumdan bir kınama dahi çıkmamakta. Ama buna mukabil Türkiye’nin barışçıl girişimlerin, diplomasinin ve siyasi sürecin önünü açacak meşru iki hükûmet arasında imzalanmış anlaşmaların sağladığı çerçevede atılacak adımlar eleştiri konusu olabiliyor. Biz bu süreci tabii yakından takip etmeye devam edeceğiz. Libya’da bizim önceliğimiz, çatışmaların bir an önce durması, bir ateşkes ilan edilmesi ve bütün tarafların, yani öncelikli olarak Hafter tarafının Nisan ayındaki pozisyonlarına geri dönmesidir. Daha önce Abu Dabi’de yapılan Nisan ayı anlaşması da zaten bunu kayıt altına almış idi. Bu anlaşmayı ihlal eden Hafter olduğunu tekrar hatırlatmak isterim. Taraflar o pozisyonlarına geri çekildikleri zaman siyasi sürecin de önü açılacak. Berlin’de yapılması planlanan liderler düzeyindeki Libya Zirvesi de o zaman bir netice alma imkân ve ihtimaline kavuşacak. Ama bu süreç devam ettiği müddetçe, Libya’daki gerilimin, çatışmaların, saldırıların daha da derinleşeceği ve süreci daha da kırılgan hâle getireceği de açıkça ortada bulunmakta.

“TÜRKAKIM TÜRKİYE’NİN ENERJİ İHTİYACINI KARŞILAMA NOKTASINDA DA ÖNEMLİ BİR RAHATLAMA GETİRECEK”

Bir diğer önemli konumuz, tabii Sayın Putin’in yarın ülkemize yapacağı ziyaret. Bildiğiniz gibi yarın TürkAkımı’nın lansman programı da gerçekleşecek. Enerji haritalarında çok önemli bir değişime işaret eden TürkAkımı artık fiilen, yarın resmen başlatılmış olacak. Bu Rus gazının Avrupa’ya ulaştırılması noktasında Türkiye’nin bir transit ülke olarak çok önemli bir konuma sahip olmasını sağlayan bir projedir. Bildiğiniz gibi iki boru hattı var. Bu sadece Avrupa’ya gitmeyecek, aynı zamanda bizim de bu boru hattından gaz alma imkânımız olacak. Dolayısıyla Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılama noktasında da önemli bir rahatlama getireceğini ifade edebiliriz.

Tabi TürkAkımı münasebetiyle ülkemize bazı başka ülkelerin devlet ve hükûmet başkanları da gelecekler, nihai liste bugün, yarın şekilleniyor.

Sayın Cumhurbaşkanımızın önce Sayın Putin’le yarın bir görüşmesi olacak. Baş başa ve heyetler arası görüşmelerin ardından TürkAkımı lansman programı olacak. Ondan sonra da konuk devlet ve hükûmet başkanlarına Sayın Cumhurbaşkanımızın bir akşam yemeği ikramı olacak. Bu vesileyle o gelen konuklarla da kendileri görüşecekler.

“TÜRKİYE, 2019 YILINDA İHRACAT ARTIŞINDA DÜNYADA YEDİNCİ SIRAYA YÜKSELDİ”

Bugünkü Kabine’nin önemli başlıklarından bir tanesi de ekonomi idi. Burada Ticaret Bakanlığımızın ve Hazine Maliye Bakanlığımızın, bakanlarımızın da kapsamlı sunumları oldu. Özellikle makroekonomi ve dış ticaret alanında yaşanan gelişmeler, 2019 değerlendirmesi ve 2020 öngörüleri detaylı bir şekilde masaya yatırıldı. Yani gerek işsizlik gerek enflasyon gerek ticaret ve diğer alanlarda cari denge alanlarında önemli verilerin paylaşıldığını ifade edebilirim.

Bir veriyi özelikle burada paylaşmak isterim, bugün Kabine Toplantısı’nda da ilgili bakanlarımız bunu dile getirdiler. 2019 yılında ihracat artışında Türkiye dünyada yedinci sıraya yükseldi. Reel değer anlamında, parasal ya da nominal değer anlamında ise beşinci sırada bulunuyor. Bu tabii Türk ekonomisinin özellikle bu toparlanma ve artık pozitif bir hamle yapma sürecinin önemli göstergeleri. 2020’de de bu trendin devam edeceğini, hem enflasyonun düşmesi hem faizlerin düşmesi hem büyüme oranlarının yükselmesi anlamında bu olumlu trendin devam edeceğini ifade edebiliriz. Bakanlarımız da zaten bu konuda çalışmalarını çok detaylı bir şekilde yaptılar, sunumlarını yaptılar, bundan sonra da bunları takip edecekler.

İki diğer önemli konu da gene bugün Kabine Toplantısı’nda gündemimize gelen elektrikli otomobil. Sayın Cumhurbaşkanımızın katılımıyla lansmanı yapılan bu proje hamdolsun ülkemizde, vatandaşlarımızda çok güzel bir karşılık buldu. İnsanımızın bu otomobili sabırsızlıkla beklediğini görüyoruz. Biz de dahil olmak üzere inşallah bu hayalin gerçekleşmesi için sabırsızlıkla bekliyoruz. Çok uzun bir vadede değil, iki yıl gibi bir süre içerisinde inşallah Türkiye’de paradigmayı değiştirecek. Türk ekonomisini, teknolojisini, otomobil sektörünü A’dan Z’ye dönüştürecek devrim niteliğinde bir hayal gerçekleşmiş olacak. Bununla ilgili de çalışmalar yoğun bir şekilde devam ediyor.

Son olarak da Kanal İstanbul’la ilgili çalışmaların da devam ettiğini ifade edebiliriz. Bu da biliyorsunuz bizim öncelik verdiğimiz projeler arasında yer alıyor.

“DIŞ MÜDAHALELERİN, BÖLGENİN KADERİNİ DAHA YANLIŞ YÖNLERE SEVK ETTİĞİNİ HEPİMİZ GÖRDÜK”

Tekrar ben katılımlarınız için teşekkür ederken şunu ifadeyim, başta da kısaca söyledim: 2020 yılına zorlu sınamalarla girdik. Tabii bu sınamalara karşı bizim uygulayacağımız politikalar, alacağımız tedbirler belirleyici olacak. Bunlar sadece kendi ulusal çıkarlarımız açısından değil, bölgenin barış ve istikrarı açısından büyük önem arz ediyor.

Daha önce de ifade ettik, teselsülen yapılan hatalar yüzünden özellikle Irak’ın bir nüfuz alanı, etki alanı bölgesi hâline gelmesi bizim için endişe vericidir. Irak’ın toprak bütünlüğü, siyasi birlik ve beraberliği bu süreçte giderek daha da önem kazanmış görünüyor. Hangi taraftan gelirse gelsin dış müdahalelerin, suikastların, mezhepçi yaklaşımların bölgenin kaderini daha da yanlış yönlere sevk ettiğini hepimiz gördük, görüyoruz. Bu çatışma ve gerilim ortamında herkesin aklıselimle, sükûnetle hareket etmesi gerekiyor. Biz özellikle bu İran-Amerika Birleşik Devletleri arasında yükselen gerilim çerçevesinde bu çağrımızı yenilemeye devam edeceğiz. Daha fazla tahrikkâr, daha fazla provokatif eylemlerin hiç kimseye bir faydasının olmayacağını burada bir kez daha ifade etmek istiyorum.”

Soru: “Rusya Devlet Başkanı Sayın Putin Suriye’ye gitti ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed ile bir görüşme gerçekleştirdi. Bu ziyareti nasıl değerlendiriyorsunuz tam da yarın gerçekleşecek Türkiye ziyareti öncesine denk gelmesi? Sayın Cumhurbaşkanıyla görüşmesi de Sayın Putin’in resmî tören öncesinde mi olacak baş başa görüşme, sonrasında bir basın toplantısı planlanıyor mu?”

“SURİYE’DE ÇATIŞMALARIN SONA ERMESİ VE SİYASİ SÜRECİN İLERLETİLMESİ İÇİN ÖNEMLİ BİR ROL ÜSTLENDİK”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Putin’le görüşmesi yarın TürkAkım programından önce olacak, orada hem baş başa, hem de heyetler arası bir görüşmeleri olacak. Sayın Putin’in Suriye ziyareti kendi tasarrufudur, biz ona bir şey diyemeyiz. Ama kendisinin gözlemleri, bu konuda bazı değerlendirmeleri varsa bunları da Sayın Cumhurbaşkanımızla yarın paylaşacaktır.

Biz Suriye’de bu çatışmaların sona ermesi ve siyasi sürecin ilerletilmesi için önemli bir rol üstlendik. Bu çerçevede sadece insani anlamda mültecilere yardımcı olmuyoruz, aynı zamanda sınır güvenliğimizi de sağlıyoruz. Hatırlayın, birkaç yıl öncesine kadar sınırımızda DEAŞ’ı, PKK’sı, rejimi, birçok terör örgütü cirit atmaktaydı ve bunlar artık tamamen önlenmiş durumda. Amerika Birleşik Devletleri’nin verdiği destekle bir terör koridoru kurulması, bir PKK devleti kurulması gibi projeler vardı, bunlar artık tamamen suya düşmüş durumda. Dolayısıyla burada biz farklı paydaşlarla, Rusya’yla, Amerika Birleşik Devletleri’yle, Avrupa ülkeleriyle, Arap ülkeleriyle her zaman iş birliği ve diyalogdan yana olduk ve bunu da Sayın Cumhurbaşkanımızın diplomatik çabalarıyla, girişimleriyle bugüne kadar hamdolsun başarıyla getirdik.

Suriye rejimi konusunda, Esed rejimi konusunda bizim pozisyonumuz açık, biz Esed rejiminin, Esed’in kendisinin Suriye’yi demokratik, çoğulcu, barışçıl bir geleceği taşıyacak lider olma vasfını çoktan yitirdiğini görüyoruz. Hele ki şu anda hâlâ İdlib’de devam eden bu çatışmaları da dikkate aldığımız zaman, kendisinin ve ekibinin orada kalıcı bir barış sağlanması yönünde bir niyetinin olmadığı ortada. Bu konuda Rusya’yla anlaşamadığımız da bir sır değil. Ama bu görüş ayrılıklarına rağmen Suriye’deki siyasi süreci devam ettirebilmek adına, İdlib mutabakatını hayata geçirmek, Astana sürecini doğru bir şekilde yönetebilmek adına tabi ki Rusya Federasyonu ve mevkidaşlarımızla, oradaki yetkililerle de görüşmelerimiz devam ediyor.

Yarın Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Putin’le yapacağı görüşmelerde tabi ki Suriye ve İdlib meselesi, Astana süreci, İdlib mutabakatı, bunlar da gündemde olacak önemli konular.”

Soru: “Eski Başbakan Sayın Davutoğlu’nun 17-25 Aralık süreciyle ilgili açıklamaları oldu. O dönemde rüşvet ve yolsuzlukla suçlanan üç bakanın Yüce Divan’a gitmesi için kendi ofisine çağırdığını ve bununla ilgili anlaştıklarını ifade etti, ama ertesi gün Cumhurbaşkanı ile bu üç bakanın görüşmesinden sonra vazgeçtiklerini, yani Cumhurbaşkanı’nın Yüce Divan’a gitmelerine engel oldukları söyledi. Bununla ilgili değerlendirmeniz ne olur?”

“15 TEMMUZ’U YAPANLAR İLE 17-25 ARALIK EMNİYET, YARGI DARBESİNİ YAPAN AYNI KİŞİLERDİR”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “17-25 Aralık darbe girişiminin kimler tarafından ne yöntemlerle kullanılarak ne amaçla yapıldığı herkesin malumu. Bu hain terör yapısıyla mücadelemiz bizim hâlâ devam ediyor. 15 Temmuz’u yapanlar kimler idiyse, 17-25 Aralık’ta emniyet, yargı darbesi şekilde yapan kişiler aynı kişilerdir, bunların niyetleri bellidir, kurdukları kumpaslar ortadadır, nerelere nasıl sızdıkları bellidir. Bizim açımızdan 17-25’i yapan idare, ekip, kadro her neyse ve ortaya koydukları tırnak içinde deliller, argümanlar, iddialar her neyse, 15 Temmuz’da yapılanlarla aralarında hiçbir fark yoktur. Dolayısıyla burada o döneme ilişkin başka tür manalara gelecek değerlendirmeleri biraz da bu açıdan değerlendirmek, akılda tutmak gerekir. 17-25 başarısızlığa ulaştığı için 15 Temmuz darbe girişimi yapıldı ve bu millet sokaklara çıkarak, 251 şehit vererek bu darbeyi püskürttü. Bu tarihî gerçeği hiçbir zaman akıldan çıkartmayalım.”

Soru: “Amerika Birleşik Devletleri-İran gerginliğinde ‘herkesin pozisyonu keskinleşiyor’ dediniz ve Türkiye’nin itidal çağrısını yinelediniz. Sayın Cumhurbaşkanı İran Cumhurbaşkanı’yla bir telefon görüşmesi yaptı, Sayın Ruhani’nin bu görüşmede ‘Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı beraber karşı duralım’ çağrısı olduğu iddia edildi. Öncelikle İran’dan böyle bir teklif, böyle bir çağrı gelmiş midir? Türkiye bu noktada itidal çağrısı yaparken bir arabuluculuk girişiminde bulunuyor mudur? Bir de yeni temaslardan bahsettiniz, hâli hazırda planlanan bir görüşme olacak mıdır yakında her iki tarafla?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Sayın Cumhurbaşkanımız tabi bu hadiseden sonra hem İran hem de Irak Cumhurbaşkanlarıyla öncelikle görüşmeler yaptı, ardından da Almanya, Fransa, bugün de İngiltere, Katar Emiri ve diğer liderlerle görüşmeleri oldu.

Şimdi burada öncellikle bu telefon görüşmesi durumu değerlendirmek, iki liderin görüş alışverişi yapması çerçevesinde gerçekleşen bir telefon görüşmesi. Sayın Cumhurbaşkanımız burada Sayın Ruhani’ye de aynı telkinlerde bulundu. Yani tabi ki bu saldırının birtakım sonuçlarının olacağını herkes görüyor, bu bir sır değil. Ama burada atılacak adımlar, verilecek cevaplar, artık şekli şemalı, boyutu nasıl olacaksa, bunların orta-uzun vadede bütün bölgeyi ateşe verecek adımlar hâline gelmesinden herkesin kaçınması gerekir. Birkaç gündür işte birtakım hedefler, sayılar, rakamlar açıklanıyor, işte ‘biz 35 hedef belirledik’, yok ‘biz 52 hedef belirledik, işte şuraları vuracağız, buraları vuracağız’ diye. Bunların arasında birtakım kültürel miras eserlerinin olduğundan bahsediliyor. Bunlar tabi kulağa bile korkunç gelen şeyler, yani burada insandan, tarihten, medeniyetten, kültürden bahsediyoruz. Bu adımlardan mutlaka sarfınazar edilmesi gerekir.

“ABD-İRAN GERGİNLİĞİ MÜZAKERE VE DİYALOG YOLUYLA YÖNETİLMELİDİR”

Bizim itidal çağrımız ‘hiçbir şey olmamış gibi hareket edelim’ demek değildir, müzakere yoluyla, diyalog yoluyla bu sürecin yönetilmesi gerektiğidir. Bizim bu noktada bir arabulucu olalım gibi bir beklentimiz, talebimiz yahut bir iddiamız yok. Ama Türkiye burada hem Amerika Birleşik Devletleri’yle, hem İran’la konuşabilen birkaç ülkeden birisi, belki de en önemlisi. Burada tabi ki Cumhurbaşkanımız hem Sayın Trump’la, hem Sayın Ruhani’yle ve bu ülkelerin liderlik kadrolarıyla ilişkileri olan bir lider olarak, bölgenin de menfaatlerini düşünerek fikirlerini dile getirdi, bundan sonra da getirmeye devam edecek, onlara bu yönde telkinlerde bulunmaya devam edecek ve kendisinin bu noktada önemli bir rol oynadığı ve bundan sonra da oynayacağı aşikâr.

Bizim baştan beri koyduğumuz ilke, yani bölgeye bu tür müdahalelerin kimden gelirse gelsin, Irak olsun, Suriye olsun, Yemen olsun, başka yerler olsun, bunların yıkıcı sonuçları olduğunu maalesef işte tekrar tekrar görüyoruz. Bu zaten kırılgan olan süreçlerin daha yıkıcı hâle gelmemesi için çağrımız bu yöndedir. Umarız burada herkes aklıselim ile hareket eder, herkes sağduyu ile hareket eder, bu yangını daha fazla alevlendirecek, daha fazla derinleştirecek ve bütün bölgeye yayacak adımlardan herkes kaçınır.”

Soru: “İstanbul Üniversitesi’nde geçtiğimiz hafta biliyorsunuz bir olay yaşandı, yemekhanede zam, öğrenciler protesto ediyordu, hatta polis tarafından müdahale de edildi, sert de bir müdahaleydi. Öncelikle bu müdahaleyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Üniversite yönetiminin attığı adımı nasıl yorumluyorsunuz?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Hiç istemediğimiz, üzüldüğümüz bir takım hadiseler yaşandı. Yani bu yemek fiyatlarıyla ilgili, tabi bunlar biraz ekonomik planlamalarla, bütçeyle ilgili bir konu, bir düzenleme yapıldı, sonra öğrenci arkadaşların talebi üzerine de üniversite bir düzeltmeye gitti, o arada bir zaman kaybı olduğu anlaşılıyor. Orada daha erken müdahale edilmesi tabi ki isabetli olur ve o görüntülerin de ortaya çıkmaması sağlanabilirdi. Ama şu anda sorun çözüldü, artık eski uygulama nasıl idiyse, yanlış hatırlamıyorsam 3,5 lira ödeyerek yemek yeme imkânları olacak üç öğün diye biliyorum yanlış hatırlamıyorsam, yani eski uygulamaya aynen bundan sonra da devam edecekler ve üniversite de bu konuda gerekli sübvansiyonu sağlayacak. Önemli olan, burada öğrencilerimizin huzur içinde, tabi ki gıdalarını da alacak şekilde eğitimlerine devam etmeleri.

Tabi bu arada biliyorsunuz bir üniversiteli arkadaşımız da intihar etti, tekrar kendisine Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine başsağlığı diliyorum, çok hazin bir olay. Ama bu konuyla ilişkilendirildi doğrudan, daha sonra aile de bir açıklama yaptı biliyorsunuz, dün yazılı bir açıklama da yaptı, konunun bununla ilgili olmadığını, evveliyatının olduğunu, kızlarının başka sorunlar yaşadığını, kendilerinin ekonomik durumlarının çok iyi olmadığını, ama ilgili kurumlarımızdan, yani İstanbul Valiliğimizden, Aile Bakanlığımızdan ve diğer yerlerden ciddi maddi destek aldıklarını, hatta başka ihtiyaç sahibi aileler bunlardan istifade etsin diye bir noktada bu yardımları almayı kestiklerini kendileri açıkladılar. Tabi onlar da üzülmüşler intihar eden, hayatını kaybeden kızlarının böyle bir siyasi polemiğinin konusu hâline getirilmesinden büyük derin üzüntü duyduklarını da kendileri de ifade ettiler.

Yani dolayısıyla burada şimdi birilerinin siyasi polemik peşinde olduğunu görüyorum, ama lütfen insan hayatı, insan onuru söz konusu olduğunda burada hiçbir siyasi mülahazanın bunu meşrulaştırmayacağını aklımızdan hiçbir zaman çıkartmayalım. Şu veya bu gerekçeyle buradan bir malzeme çıkartırız, hükûmete yükleniriz, işte bir karamsar tablo çıkartırız saiki ile hareket edenlerin daha sonra nasıl mahcup olduklarını işte bu olayda da gördük.

Ben tekrar öğrenci kardeşimize Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum.

İnşallah üniversitesitesindeki bu sorun da artık çözülmüş durumda, umarım bundan sonra öğrencilerimiz sükûnet içinde, huzur içerisinde eğitimlerine orada devam ederler.”

Soru: “Sayın Cumhurbaşkanı Libya’ya Türk askerlerinin peyderpey gittiğini açıkladı iki gün önce. Buna ilişkin süreç nasıl işleyecek, bir takvim belirlendi mi Türk askerinin Libya’ya gidişine ilişkin? Libya’da görev alacak korgeneral kim belli midir? Dörtlü zirveye ilişkin, ilki Londra’da yapılmıştı, önümüzdeki Şubat ayında ikincisinin yapılması planlanıyor, tarih netleşti mi?”

“MEŞRU LİBYA HÜKÛMETİ’NİN YANINDA OLACAĞIZ”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Libya’yla ilgili bildiğiniz gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden bir tezkere çıktı, dolayısıyla hükûmete Libya’ya asker gönderme yetkisi verdi. Şimdi Libya tarafının da talepleri çerçevesinde burada askerî planlamalar yapılıyor. Tabi onların detaylarını size vermem uygun olmaz. Ne zaman ne kadar, hangi kapasitede kimler gidecek, bunlar askerî makamlarımız tarafından değerlendirilip Cumhurbaşkanımıza arz edilip onay alındıktan sonra hayata geçirilecek projeler. Ama prensip olarak Türk Ordusu’nu orada askerî eğitim, iş birliği, teknik ekipman desteği konusunda meşru Libya Hükûmeti’nin yanında olduğunu ve olmaya devam edeceğini ifade edebilirim. Bu aslında bir müddettir devam eden bir süreç, tezkere alındıktan sonra da zaten bu başlamış idi, dolayısıyla gene o tezkerenin verdiği yetki çerçevesinde yapılmakta olan bir yardım. Bu konuda biz teknik eğitim, askerî, güvenlik ve diğer alanlardaki desteğimize devam edeceğiz.

Bu dörtlü zirve konusunda Londra’da NATO Zirvesi marjında yapılan toplantıda mutabık kalınmış ve bu ilk toplantının İstanbul’da yapılması, Şubat ayında gerçekleşmesi konusunda da liderler bir ortak kanaate varmış idiler. Şu anda biz Şubat ayı içerisinde, tarih henüz belirlenmedi, bunlar tabi konuşulacak, ama Şubat ayı içerisinde bu toplantının yapılması planlanıyor.

Şöyle de bir fikir var: Bildiğiniz gibi bizim İdlib mutabakatını hayata geçirdiğimiz, daha doğrusu İdlib mutabakatına ulaştığımız bir dörtlü zirve vardı burada, yani Türkiye, Almanya, Fransa ve Rusya Federasyonu’nun katıldığı, bir de şimdi Rusya Federasyon’unun olmadığı, İngiltere’nin olduğu bir başka dörtlü grubu oluştu. Konular ortak olduğu için acaba bunları birleştirip ‘bunu bir beşli formata çevirebilir miyiz, çevirelim mi’ diye liderler arasında bir görüş alış verişi yapılıyor şu anda. Eğer liderler bu konuda mutabık kalırlarsa belki toplantıyı bu formatta yapmak da söz konusu olabilir. Ama her halükarda Şubat ayı içerisinde dörtlü ya da beşli bu toplantının İstanbul’da planlandığını söyleyebilirim. Orada da tabi Suriye ağırlıklı olmak üzere Libya ve tabi ki gündemdeki diğer konular ele alınacak. Aslında kilit aktörlerin bir araya gelmesi anlamında bu platformun çok faydalı olduğunu, önemli neticeler doğuracağını da söyleyebilirim.”

Soru: “Sayın Oktay’ın sunum yaptığını söylediniz. Beştepe’da yapılan bir toplantı sonrasında yerel yönetimlerle ilgili bir komisyon kurulması planlanmıştı, o çalışmalar da başlamıştı. Sayın Oktay da geçtiğimiz günlerde katıldığı bir programda bununla ilgili detayları paylaşmıştı. Belediyelerle ilgili bir yasal düzenleme beklentisi var ki bu noktada ‘yerel yönetimlerden de en çok maddi talep geldiğini’ söylemişti. Bununla ilgili çalışmada gelinen son durum nedir? Sayın Cumhurbaşkanı’nın belediye başkanlarıyla ikinci bir buluşması olacak mı?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Bununla ilgili çalışma devam ediyor, ilgili arkadaşlarımız, birimlerimiz bu çalışmayı yapıyorlar. Zaten o toplantının önemli çıktılarından bir tanesi de buydu, onu şu anda tekmil ediyorlar, Cumhurbaşkanımıza arz edecekler. O çalışma tamamlandıktan sonra da büyükşehir belediye başkanlarıyla Cumhurbaşkanımızın bu yıl içerisinde bir ikinci toplantısı olabilir. Çünkü o toplantıyı hatırlarsanız çok verimliydi, yani birleştirici ve kuşatıcı bir yönetim anlayışı çerçevesinde, yani yerelden ulusal düzeye, belediyeden merkezi hükûmete kadar o ilişkileri de kuracak bir zemindi, çok da faydalı oldu. Evet, 2020 içerisinde de buna benzer bir ikinci toplantı yapılabilir, o zamana kadar bu çalışma da tekemmül ettirilirse orada bunu arz etme ve hayata geçirme imkânı da olacak.”